31 Temmuz 2010

-biraz vanilya kokulu mum, biraz sen..
gerek odama.

*roksan

30 Temmuz 2010

- YÜZEYSEL !
-Günlerin adı, sürelerince yaşanılan olayların degerine göre degişebilir.
bugün, şimdilik 'memelerine dokundugum gün ' dü..sonra ' yeni tenleri kokladıgı gün' olacaktı belki. güneşliydi, ılık rüzgar bastırırdı gögsüne. maçka'dan aşagıya indi, dörtyol agzında solugu hızlandı, nefesi kesildi. yavaşladı ayakları, kalp atışlarıda onla birlikte duruldu. son birkaç haftadır sol şakagı agrıyordu, bunu ona söylemek istedi, telefondan numarasını aradı..sonra gereksiz buldu. dünyasında ne kadar çok gereksiz, küçük, degersiz, can sıkıcı detay vardı. belki de en önemsedigi şeydi detaylar. bunlarıda söylemek istedi ona, çekindi. kumsaldaki suyun karaya vurup çekilmesi gibi degildi bu çekimserlik, bu gelgitler ona göre degildi. o hiç sevmedigi kafeye oturdu tek başına..masaların rengi haricinde hiç birşeyini sevmezdi bu mekanın. o çok deger verdigi renkleri geldi aklına.. içmek istedi, içmek unutmak. sol şakagına vuran sancının hafifledigini düşündü, sonra onu düşündü. inceden sol yanı acıdı..bunlar birkaç küçük detaydı. bütünü düşünemeyecek kadar çekimserdi..korkaktı. yada ne ne ise oydu..

-aylakadam

29 Temmuz 2010

-gelecegi düşündüm, ama o yorgundu.
bizi konuştum, ama o yoruldu.

kıpkırmızı bu sularda yüzen ben miyim..

25 Temmuz 2010

-aniden bana geldin,
içime oturdun.

kapılarımı açtım
bacaklarımı araladım
bilmedigim bir renge..
şarkılar şiirler yazmadıgım bir renge
daha önce görmedigim,
adını koyamadıgım bir renge
içimde kalsın diye yalvardım.

süt beyazı görünüp, rakı kokan ellerine baktım,
yalvardım.

küçücük dünyamın merkezine kondurdum,
içim acıdı.
- İki tür yılkı atı olur, hatta üç türlü.
iki türlüsü can yongası, bir türlüsü gözden çıkmışı, hesaptan düşmüşü, defterden silinmişi..at vardır, yaz olsun kış olsun yazıya bırakılır.bu gibiler sınırlar içinde başıboş dolaşır.akşamın ilk loşlugunda eve dönerler.torbalarına bir kalbur saman, bir avuç arpa atılır..bu lütuf onlara yeter, artar bile.zuluma,cevre,kahra dayanıklıkları yoktur.tanrı bunları canavarın şerrinden korusun..başa çıkamaz bir çukuru dolduruverirler. bir his tedbirli etmiştir onları.fazla açılmazlar benliklerinden, tanıdık kokuların dışına çıkmazlar.

Bir ikinci yılkı atı vardır.bu ikinci bir başına degildir.üç beştir, beş ondur. bunlar ahırı bilmezler ama kasabayı bilirler, sahiplerinin kokularını bilirler.sırım gibidir her biri, bunlara dünya vız gelir.ne soguga papuç bırakır ne canavara.çoguncası erbahar kısmetleri açılır.çogu zaman rüzgar suratlarını yaladıgında gözleri dolar inceden..

ve ben seni buldugumda üçüncü yılkı atının kaderini yazmaya başladım.


ısparta.
- Kabul et sen de benim gibisin biraz.düşünsene..sen ve ben aslında büyük bir trajediyiz.

kehkeh
- bembeyaz duvarlar düşün
dört taraftan sıkıştırmış bizi.
gözlerimi açtıgım her sabah
yanımda bulamama korkusu ile
beni düşün bir de.

bakirenin beyazı,
dizimdeki temmuz yarası..

15 Temmuz 2010

- zorundayım günümün,
farketmeden çıkıp gidişini yaşamımdan
izlemek zorundayım.
düşmek, atılan taşın dogasında
uçmak, kuşun dogası
yaşamak insanın
zorundalık doganın geregi çogu an.
bense,
dogam geregi zorunda degilim
dogam, zorlanmamın nedeni, geregi.
- en korktugum renk kırmızı oldugu halde
beni kırmızı gördü o.
kendimden mi korkmalıyım şimdi?

14 Temmuz 2010

14temmuz.

-ve bugün o yüksek daglardan inip ellerimi ona götürdüm ben
telaşlı bir denizdim belki,
içimde yaşayan canlıları faketmesi uzun sürmedi.
baktım
ılık elleri süt gibi,
denizlerime akıtmak için can attıgımı bilemedi
bir çok şeyi bilmedigi gibi.
kokladım
soguk süt tadında,
kış insanı oldugumu biliyor gibiydi inceden
kendisi de pek gelemedi sıcaklara.
aradım
kalabalık vanilya kokuları arasında
yalnız ve telaşsızdı
ve ben
sütten kesilmiş bebek gibi
kalakaldım karşısında.

ama mutlu, o nun yanında kaldım.

güzel ellerini sakladım,
ben büyümeyi beklerken
elleri hep koynumda kalsın diye
sakladım.

kokladım.

12 Temmuz 2010

- dilegini tutmuş, sayar sonsuzdan geri.
yanarken yanakları, üşürmüş elleri. ah

11 Temmuz 2010

- yanarım yanarım imogen heap konserine gidemedigime yanarım,
pink martini'yi geçtim hadi.
- yıkanmayı bekleyen dört adet filmim varken ben odamda yuvarlanarak dokuzuncu süt dilminin sonuna geldim diye üzülüyorum mesela. adaletli olmasa da zevkli..ha bu arada 'zevk günah mıdır?' sorusuyla beynimi kurcalayan bir arkadaşıma selamlarımı iletiyorum burdan.

bide burdan hadi
http://dilarasercee.tumblr.com/

10 Temmuz 2010

kolumda minik bir iz kaldı
öptüm, kokun geldi burnuma
sesini duydum
kolum acıdı.
pek anlatamadım da kimseye, anlatsam da anlamadılar pek.

-akan kanlar kimin umrunda?
dedim içimden.
-gel bence uzaklar dar geliyor bize..tuzaklar almıyor ikimizi.

dedi.
' insan ruhuna erişeceksen..deliginden degil, yarasından gireceksin. '

tadı damagımda kalan,

- az önce eve döndüm, yarın yine gidişimin şerefine 12 adet süt dilimi yedim.
O dayanamazdı böyle alengirli laflara, tahammül edemezdi kalabalıklara. bir yanı hep üşürdü onun. en neşeli şarkılarda bile uçmayı düşlerdi, akan kanların tadını almak için çırpınır dururdu. arada bir kendini çizime verip kontür çizgilerine hapsederdi kendini, sonra tekrar tekrar uçmak için kıvranırdı odasında. ve bana gelirsek..her dışarı çıktıgımda, her kalabalık ortama girdigimde gözlerim arar onun yarım kafasını. onun kafasını yaşadıgıma inanırdı eskiden..şimdi öylemidir bilmiyorum ama hala arıyor gözlerim. her kalabalıkta, her beyoglunda, her dandik makarnacıda. turuncu rujum dudagıma her bulaştıgında, saçımın kısa tarafını her kırpışımda, her deri ceketimi giyişimde. iki kerelik koklayış için fazla tabi tüm bunlar..eskiden dalga geçtigimi sanıp gülerdim, şimdi ciddi miyim? yalanlarım hiç bu kadar tatlı gelmişmiydi acaba, tadına bakamadıgım bi damar bulup morarana kadar emmeli miydim son kez kolunu? sana gelmek istiyorum biraz, hiç koklamadıgım sana. en son kimin kanını akıttın bilmem, en son kime yazdın şiirlerini şarkılarını, en son kimle oynadın, en son kimin için heyecanlandın. sana bakmak istiyorum biraz..hiç göremedigim sana. bana ulaşabilcegin yollar çok mu uzundu acaba, çok mu koyardı sana tekrar konuşmak. çok mu? hayır biraz. sana gelecegim biraz..çok degil biraz.

bir şiir söyledin, kafamın bir tarafına yazdım.. diger tarafı boş kaldı.
senin kafanı yaşadım, biraz. çok degil, biraz.

7 Temmuz 2010

adın ne dedi
-kubar dedim
inandı.
neden böylesin dedi
-kanatlarım var ama uçamıyorum dedim
inanmadı.
- gördün mü? ne kadar mutlu olabiliriz. sarıldıgında unuttuysam tüm renklerimi, tüm kalbimdeki digerlerini.yada ayaklarımın bastıgı tabanı hissetmeyecek kadar uçtuysam..kolların benim olmalıdır. hiç acımadan kesip eve götürmeliyim ellerini kollarını. akan kanlar kimin umrunda? yada canının acıması falan? eger ki mutluysam kollarında, eger ki sevmişsem ellerinin kokusunu. benim olsun isterim, ölü yada diri farketmez. yok yok bencillik deme buna, yok ben seni de düşündüm. düşündüm de gördüm ki düşündükçe büyüttüm seni inceden inceye..kocaman oldun sıgamadın içime. sonra vazgeçtim senden, büyük geldin içime. büyük geldin kalbime, küçük dünyama sıgdıramadım. kollarını, ellerini seçtim kendime sevmek için. sen benim olmasanda ellerin kalsın hep tenimde biyerlerde dedim. üstüne alınma istedim, kalbime alın istedim.bak yine büyüttüm bak yine kocaman oldun, sıgmıyorsun.

- akan kanlar kimin umrunda?

5 Temmuz 2010

- saat sabah beş olmak üzere mesela, vanilya kokulu mum, birkaç güzel şiir. ve martı sesleri
Travis - closer.
güzel oldumu sevmek istedin de..
anlat ona buna durma durma
sende sustun mu içinden
eriyen mumlara bakıp sustunmu
nasıl başladık nasıl uçtuk diye düşünüp
sende kustun mu?
mutsuz edici hikayeleri sevmeyen ben
bu odadaki en büyük mutsuz nesne haline geldim bak.
tepeden bi bakabildin mi bize?
bakıp bakıp unuttun mu fotografları

sen şimdi başka bir hayat düşledin
ben içine daldım
sen geç kaldın
bense öylece kaldım.

güzel oldumu böyle?

-bir şarkı için

ne desem boştur böyle zamanlarda

İnsan herkese kendi gibi sandıgı dönemlerdeyken mutlu oluyor çogu kez. öyle olmadıgı gerçegiyle yüz yüze kaldıgında ise ' bencillik' denen kavram oturuyor kursagına inceden, küçük küçük. geçen zaman, yaşanan olaylar, kabullenen gerçekler ve tüm kavramlar umursanmıyor bir anda. kim ister ki tükürdügünü yalamayı? - bir gecede iki dost kazıgı yemek üzücü tabi.